Ahimsa Nedir? 🌱 Şiddetsizdik Mümkün Mü?

Ahimsa kelimesinin şiddetsizdik ya da şefkatlilik olarak çevirebiliriz. Konu aslında oldukça derin ama oralara dalmadan önce Ahimsa’nın modern yoginler için neden bu kadar önemli olduğunu anlatmak istiyorum.

Ahimsa Neden Herkesin Dilinde? 📖

Yoga geleneğinin en derinlikli ve en popüler yazıtlarının başında Patanjali’nin Yoga Sutrası gelir. Yoga Sutra bir pratik rehberidir. Patanjali her seviyedeki yogin için adım adım neler yapması gerektiğini anlatır. Bu nedenle de binlerce yıldır tüm yoginler için altın değerindedir.

Şimdi ben böyle dedim diye Yoga Sutra’dan hemen aradığınızı bulup uygulayabileceğinizi düşünmeyin. Hızlı tüketim dünyası bizi “tüm dertlerinizden kurtulmak için bu üç şeyi yapın” gibi çok kolay görünen ve çok şey vadeden kalıplara alıştırdı. Yoga Sutra’nın binlerce yıl önce yazıldı (bkz: yogawiki). Haliyle günümüz bakış açısından çok uzak bir tarzı var. Metin çok derinlikli olmasına rağmen, her bir satırın üzerine uzun uzun düşünülmediği sürece çok yüzeysel görünebilir.

Günümüz insanına en uygun sistemlerden biri Yoga Sutra’da anlatılan yoga ashtanga yani yoganın sekiz adımıdır. Patanjali’nin binlerce yıl önce yazdığı Ashtanga Yoga ile Pathabi Jois’in modern zamanda oluşturduğu Ashtanga Yoga biribrinden tamamen farklı şeylerdir. Bunu da burada belirteyim de sık sık duyduğum bu yanlış anlamadan bir an önce kurtulalım.

Patanjali’nin anlattığı şekliyle yoganın sekiz adımından ilk ikisini etik kurallar oluşturur. İlk adım yamalar, ikinci adım ise niyamalardır. Yamalar, yapmaktan kaçınmamız gereken şeyleri, Niyamalar ise daha çok yönelmemiz gereken şeyler olarak düşünülebilir (bkz: yogaeasy.com). İlk yama, yani yoganın sekiz adımından ilkinin başında Ahimsa gelir.

Ahimsa ilkesi bir yoginin eğer pratiğinde derinleşmek istiyorsa şiddetten uzak durması gerektiğini söyler. Daha fazlasını açıklamaz. Daha fazlası bizim işimizdir. Neden açıklamaz? Bize iş olsun tembel olmayalım diye değil. Spiritüel gelişim kişisel bir yolculuktur. Neredesin ve hangi adımı atmaya hazırsın bunu sadece sen bilebilirsin. Kimse sana harfi harfine ne yapman gerektiğini, ne deneyimlemen gerektiğini söyleyemez. Bir çok yoga camiasında mesela Ahimsanın vegan olmayı gerektirdiğine dair bir dayatma ile karşılaşıyorum. Konu üzerinde daha fazla konuşacağız ama şu kadarını söyleyebilirim: her türlü dayatma da bir çeşit şiddettir.

Madem bu kişisel bir yolculuk o zaman sen bu yazıda bize ne anlatabilirsin ki diye soranlar var mıdır bilmiyorum. Ben sanki sorardım gibi geldi o yüzden cevap vereyim. Ahimsayı anlamak üzerine konuşacağız. Bu yazının amacı farkındalık yaratmak. Yoksa ben kimsenin iyi bir yogi olmak için ne yapması gerektiğini dikte etmek niyetinde değilim. (Haa eğer öyle bir niyetim olsaydı, size ilk olarak düzenli pratik yapmanızı tembih ederdim.) Ahimsa’nın gerçekten ne olduğunu anlamak için adım adım ilerleyeceğiz:

  1. Şiddet nedir? Bilmez miyim ben şiddetin ne olduğunu demeden baştan düşüneceğiz.
  2. Günlük hayatımızda şiddetin yeri nedir?
  3. Ben şiddet uyguluyor muyum?
  4. Bana şiddet uygulanıyor mu?
  5. Şiddetsizliği seçebilir miyim?

🌀 Şiddet Nedir?

Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre “Şiddet, bir bireye, bir gruba ya da topluluğa karşı fiziksel güç veya yetkinin kasıtlı şekilde kullanılmasıdır; bu eylem ya yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişimsel bozukluk ya da mahrumiyetle sonuçlanır veya sonuçlanma olasılığı yüksektir.” PMC

Şiddeti iki şekilde değerlendirmek burada bizim işimize daha çok yarayacaktır diye düşünüyorum.

  • Görünür şiddet
    • Hepimizin bildiği tür aslında bu. Şiddet dendiğinde ilk aklımıza gelen şeyler.
      • Fiziksel şiddet: vücut bütünlüğüne yönelik zarar.
      • Cinsel şiddet: rızasız cinsel eylemler.
      • Psikolojik/duygusal şiddet: tehdit, aşağılama, izolasyon.
      • Mahrumiyet/ihmal: temel hak/temel ihtiyaçların elinden alınması.
  • Görünmez şiddet
    • Görmeye alıştığımız için, normal sandığımız şiddet ya da zararı ilk bakışta belli olmayan şiddet. İşte burada işler karışıyor. Bu küçük noktanın içinde bu konuyu kurcalamam mümkün değil. Yeni bir başlık atıyorum.

🫥Şiddetin Görünmeyeni

Bence bu bölümü sizin için okumak zor olacak. Benim için yazmak zor olacak biliyorum. Aşağıda günlük hayatımızda aslında karşılaşıp durduğumuz ama çoğu zaman şiddet olarak algılamadığımız şiddet türlerinin listesini yapacağım. Hayatın neden bu kadar zor olduğunu biraz daha anlıyor insan bu listelere bakınca. Ama bazen de bir çaresizlik hissi geliyor. Merak etmeyin, yoga var. Yoga bunların hepsini düşündü ve yoga pratiklerini geliştirdi. Biz hayatla yüzleşebilelim, bu yüzleşmeden sağ çıkalım, sonra da mümkün olan en iyi hayatı yaşayacak gücü bulalım diye var yoga.

İlk olarak görünmeyen psikolojik şiddet türlerini sıralayacağım.

Şimdi size içinde yaşadığımız sistemin bizim gözümüzden kaçırdığı, ama düşünürlerin tekrar gözümüzün önüne serdiği bazı şiddet türlerini sıralayacağım.

Ahimsanın olmadığı yerde hissedilen çaresizliği temsilen suların içinden yükselen bir elin fotoğrafı.

Sessiz Şiddet

Sosyal bilimlerde “sessiz şiddet” genellikle fiziksel ya da sözel bir saldırı içermeyen, ama yine de kişiye zarar veren yapısal ve kültürel eşitsizlik biçimlerini tanımlamak için kullanılır. Bu tür şiddet, çoğunlukla sistematik olur: Yoksulluk, dışlanma, adaletsizlik gibi halleri içerir ama kimse doğrudan fail olarak görünmez. Zarar vardır ama ortada suçlayan bir parmak yoktur. Genellikle bu şiddet, insanların kendilerini suçlamalarıyla, yetersiz hissetmeleriyle, tükenmişlik yaşamalarıyla ortaya çıkar. Bu yüzden “sessiz”dir — çünkü hem görmesi zordur, hem de yaşayan çoğu kişi bu şiddeti tarif edecek kelimeyi bile bulamaz.

Sessiz şiddet… kimse bağırmıyor, kimse küfretmiyor. Ama biri yavaş yavaş eksiliyor. Gözünün içine bakan kimse yok, ama kimse de “iyi misin?” demiyor. İnsan bazen neden bu kadar yorgun olduğunu bile anlayamıyor. Sonra dönüp kendine kızıyor: “Demek ki ben beceremiyorum.” İşte tam orada başlıyor sessiz şiddet. Çünkü yük senin ama düzen başkasının.

Bazı şeyler o kadar uzun süredir böyle ki, artık neredeyse doğal geliyor. Geçinemeyen insanlar, tükenen anneler, tek başına büyüyen çocuklar, yıllarca kira ödeyip hâlâ ev sahibi olamayan hayatlar. Kimseden ses çıkmadıkça bu şiddet türü “normal” sayılıyor. Ama içten içe insanı kemiriyor. Üstelik hepimize dokunuyor.

Ahimsa deyince çoğu kişi sadece kimseye zarar vermemeyi düşünüyor. Oysa bazen zarar, çoktan verilmiş ama üstü örtülmüş oluyor. Sessiz şiddeti fark etmek, o örtüyü aralamak gibi. Ve bazen bu fark edişle birlikte gelen en küçük bir yumuşama, gerçekten şefkatli bir hayatın başlangıcı olabiliyor.

Sembolik Şiddet

Sembolik şiddet 20. yüzyılda Fransız sosyolog  Pierre Bourdieu tarafından terminolojiye girmiştir. Bu terim sosyal sınıflar arasındaki eşitsizlikten dolayı oluşan ve fiziksel olmayan dolaylı şiddeti tanımlar. Yukarıdaki sessiz şiddettin bir çeşit türevidir aslında. Yoksunluğun kendisi değil de yoksunluktan dolaylı olarak ortaya çıkan şiddet üzerine odaklanır.

Mesela benim annem tam bir kitap kurdudur. Bizim evin her köşesinden her dolabından kitaplar fışkırır. Ben kitapların arasında büyüdüm. Benim için kitaplara ulaşmak her zaman çok kolay ve doğaldı. Herkes için durum böyle değil tabi ki. Ben ailemin entelektüel konumlanışından dolayı akademik alanda evinde hiç kitap olmadan büyümüş birine göre hep daha avantajlıydım. Ama bu hiç bir zaman bir avantaj olarak belirtilmedi. Bana kolay gelen şeyler benim başarımmış, diğerlerine zor gelen şeyler onların başarısızlığıymış gibi anlaşıldı. Ben bile bunu böyle yorumladım. Ve bu sembolik şiddetin çok masum ve bir örneği.

Yukarıda kendi hayatımdan kaynaklı küçücük bir şiddet örneği verdim. Bunun çok daha acımasız, öyle hemen aklımıza gelmeyecek sayısız örneği var. Bazılarında şiddeti besleyen taraftayız bazılarında ise şiddet gören. Peki ben evimde kitap vardı diye mi bu şiddete katkı yapıyorum? Benim annem evi kitapla doldurdu diye benim Ahimsa’m eksik mi kalacak? Hayır. Tabi ki hayır. İşin şiddet kısmı sosyal sınıflar arasındaki eşitsizliği görmeden ya da bunu normal kabul ederek yaşamaktan geliyor. Sınıf eşitsizliğini ben tek başıma çözemem. Ama buna duyarlı olarak yaşarsam, halim tavrım değişir. Farkındalıklı bir hal ve tavır da karşımdakinin deneyimini değiştirecektir. Farkındalık bu konuda bir şeyler yapma fırsatı bulduğumda harekete geçmeme izin verecektir. Sembolik şiddete karşı Ahimsa pratiğimiz da böylece başlamış olacaktır.

Epistemik Şiddet

Bilginin tanımını ve geçerliliğini belli bir grubun elinde tutmasında kaynaklanan şiddet türüdür epistemik şiddet. Bu terim İngiliz filozof Miranda Fricker yine 20.yy’da literatüre sokmuştur.

Açıkçası bu çok dolu olduğum bir konu. Özellikle günümüzde doğru bilgi ile geçerli kabul edilen bilginin giderek daha sık çeliştiğini görüyorum. Güncel örneklere hiç girmeyeceğim oradan çıkamam. Annem anlatırdı ilk margarin çıktığında büyük olay olmuş. İnsanlara tereyağından uzak durmaları onun yerine margarin kullanmaları tavsiye edilmiş. Artık o günden beri ne margarinler ne tereyağlar artık.

Konuyu kapatmadan bir şeye daha değinmek istiyorum. Nietzsche Sokrates’i hiç sevmez. Felsefe ile ilgilenmeseniz bile ‘tek bildiğim hiç bir şey bilmediğim’ diye ortalıkta gezen bir yunan filozofu olduğunu duymuşsunuzdur (dikkat bu cümle gizli sembolik şiddet içerir). Sokrates bir Antik Yunan düşünürüdür. Bizi ilkokulda hep korkuturlardı yolda sana biri şu soruyu sorsa nasıl cevap vereceksin diye. (Asla da kimse bir şey sormadı. Zaten sorsa muhtemelen bütün bildiklerimi unuturum. Ayrıca en iyi stratejimin daha çok şey öğrenmek değil, hızla ortamdan uzaklaşmak olduğunu düşünüyorum. Belki “ben Türkçe çok bilmiyor” gibi bir şeyler geveleyip kurtulabilirim diye düşünüyorum.)

Neyse konumuza dönelim. Sokrates sokakta millete bu sinir bozucu soruları soran adammış. Örneğin durdurup insanlara “Adalet nedir?” gibi sorular sorarmış. İnsanlar cevap verdikçe, verdikleri cevabı sorgularmış. Sonunda insanlar kitlenip kalırmış. Tabi millet kızıp ‘sen çok mu biliyorsun sanki’ dediğinde cevabı da hazır: “hiçbir şey bilmediğimi biliyorum”.

Nietzsche en çok bu sebepten dolayı sevmez Sokrates’i. Nietzsche der ki bazen tanımlayamasak da bir şeyleri biliriz. Hatta o kelimelere dökmeden önceki bilgimiz çoğu zaman kavramın özüne daha yakın bir bilgidir. Kavramlar tanımlara indirgendiği anda manipüle edilebilir hale gelir. Bkz. Günümüzde adalet nedir?

Hemen son bir ilmek daha atayım: Sezgi nedir? Prana nedir? 3. göz ne görebilir?

Çevresel Şiddet

Doğanın katli ve bunun tüm canlılara etkileri.

Hayvanlara Yönelik Şiddet

Açıklamama gerek yok sanırım.

Ontolojik Şiddet

Bir kimliğin, varoluş şeklinin, yaşam tarzının meşru kabul edilmemesi. Bunu en çok LGBTQ+ bireylerin kendileri gibi varolma haklarının baskılanmasıyla tanıyoruz. Ama aslında kendi gibi hareket eden birine “bunu sana yakıştıramadım” minvalinde yapılan yorumların her biri de varoluşsal şiddetin bir parçası. (Ben demek ki senin beni oturtmak istediğin kalıbın içine sığmıyorum.)

Ahimsanın olmadığı yerde hissedilen çaresizliği temsilen düşen birinin yukarı uzanan elleri ve onu yakalamak için geç kalmış, yukarıdan uzanan bir elin resmi.

Önlenebilir Şiddet / Yapısal Şiddet

Yapısal şiddet, şiddetin en sessiz ama en yaygın türlerinden biri. Kavram ilk kez Norveçli barış araştırmacısı Johan Galtung tarafından ortaya atılmış. Galtung’a göre, bir kişinin potansiyel olarak sahip olabileceği şeylerden – sağlık, eğitim, güvenlik gibi – sistemsel nedenlerle mahrum bırakılması şiddettir. Ve bu şiddetin faili çoğu zaman bir kişi değildir; sistemin kendisidir. Yani kimse gelip seni yumruklamaz ama yaşadığın koşullar seni yavaş yavaş yorar, tüketir, bazen öldürür bile. Bu tür şiddet, öyle içimize işlemiştir ki çoğu zaman fark etmeyiz bile. “Hayat böyle” deyip geçeriz.

Mesela şunu düşünün: Her yıl yüzbinlerce insan trafik kazalarında ölüyor. Bunun büyük kısmı hızdan kaynaklı. Oysa dünya arabalar en fazla 50 ile gidebilse, bu ölümlerin çoğu önlenebilir. Ama yapılmıyor. Oysa herkes yavaş gitse biz de alışırdık bence 50 ile gitmeye. Ya da kanserojen maddeler bir türlü gıdaların içinden çıkamıyor. Kutunun üzerine yazıyorlar hangi zararlı maddenin kutunun içinde olduğunu ama yine de üretim devam ediyor. Ve bu durum bize çok sıradan ve normal geliyor. Reklamlarda sürekli yalan söylüyorlar, kimse inanmıyor ama kimse de kızmıyor. Ya da işte kızıyoruz da bastırıyoruz sonra istemediğimiz bir yerde patlıyor.

Sonuç

Ahimsa hayat boyu sürecek çok derinlikli bir gelişim yoludur. Kim bu yola hangi sapaktan başlar, ne kadar hızla ilerler onu bilemeyiz. Hepimiz şiddetin hem kurbanları hem de besleyicileriyiz. Bilmiyorum yukarıda yazdığım şiddet türleri üzerine düşünmek sizin üzerinizde de benim üzerimde yaptığı etkiyi yaptı mı. Zor. Çok zor. Hem kendi yaptıklarımı inkar etmek istiyorum hem de bana yapılanın karşısında çaresizliğe düşüyorum. Hem de ben size kısacık özetler azıcık örnekler verdim. Ama işte Ahimsa’nın güzelliği tam da burada başlıyor.

Bu yol, kusursuz olmayı değil, fark etmeyi öğretiyor. Gözümüzü kapatmak kolay, ama gözümüzü açtığımızda sadece dışarıyı değil, kendimizi de yeniden görmeye başlıyoruz. Bazen bu fark ediş can yakıyor, evet. Ama oradan bir şey değişmeye başlıyor. Küçük bir soru, küçük bir duruş, küçük bir vazgeçiş. Ahimsa belki de en çok bu küçük şeylerin toplamı. Ve belki bu yolun en başı…

2. ❤️ Ahimsa = Sevgiyi Seçmek Cesaret İster

Bir film ya da bir dizi yapacak olsam, filmin başında A kişisi B kişisine kötülük yapsa, filmin devamında ne anlatabilirim? Çok kabaca: B kişisinin intikamını, ya da B kişisinin A kişisini affedişini. Şimdi en kolay soru: hangisini yapmak daha kolay ve hangisi daha çok tutar? Tabi ki intikam senaryosu. Af hikayesi çok içsel ve sessiz bir öykü olurdu, anlatmak da takip etmek de emek ve yaratıcılık isterdi. Oysa intikam hikayesi öyle mi; bağıra bağıra, pata küte anlatırdım intikam hikayesini. Biz intikam hikayeleriyle büyüdük. Sessizliğin ve içsel mücadelelerin gücünün hikayelerine aşina değiliz.

Karşılıksız bırakılan kötülükler güçsüzlük göstergesi gibi geliyor bize çoğu zaman. “Ee sen de verseydin cevabını…” yorumuna, göğsümüzü gere gere “yok, benim paşa gönlüm cevap vermek istemedi” diyebilmek ne kadar özgürleştirici olurdu halbuki…. Çoğu zaman şunu fark etmiyoruz: mesele bir ego meselesi. Bize yapılanı kişisel aldığımız zaman sadece, yapılana karşılık verme ihtiyacı hissediyoruz. Mesela hiç kimse kendisini ıslatan yağmurdan intikam almaya çalışmıyor.

Yıllar önce daha ‘viral olmak’ diye bir kavram ortada yokken viral olmuş olan bir video vardı. Bir kedinin üzerine su döküp gülmeye başlıyorlar. Kamera sadece kediyi gösteriyor. Üzerine su atılan kedi, sadece dönüp bakıyordu üzerine su atanlara. Ama bir kediden nasıl bir bakıştı o. Şu yaptığını hiçbir hayvan zevk olsun diye yapmaz der gibi bakıyordu. Kedi o kadar farkındaydı ki eylemin, eyleyenleri tanımladığından ve kendini hiç ilgilendirmediğinden.

Gandhi, “Ahimsa bilinen en büyük güçtür” demiş. Affedebilmek çok büyük güç ister. Başkalarının çektiği acılara duyarlı kalabilmek çok büyük güç ister. Bunları yaparken kendini dövmemek daha da büyük güç ister. İnsanları, olayları, kendini olduğu gibi kabul edebilmek demek, var olmaya dair hiç bir derdin kalmamış demektir. Bu pasif bir kabullenme değildir, çünkü bunlar pasif kabul edilebilecek şeyler değildir. Dünyada olan tüm şiddetin karşısında ya kaçarsın ya savaşırsın. Eğer tüm o şiddete ışığını hiç karartmadan bakabiliyor ve hala hem dünyaya hem kendine sevgi ile yaklaşabiliyorsan senden güçlüsü yoktur.

3. 🧠 Etik Şiddet: Şefkat Gibi Görünüp Yargılayan Ses

Geldiğimiz noktada bir durup yoga dünyasına bakmak istiyorum. Ahimsa kavramı madem yoga geleneğinden geliyor o zaman yoga dünyası çok şiddetsiz olmalı değil mi? Maalesef değil. Ahlak dağıtan bir çok ruhani gelenek ya da öğreti gibi ne yazık ki yoga da bir şiddet aracına dönüşebiliyor. Bunu yazıyorum çünkü eğer bu tür yargılamalarla karşılaşırsanız size değmeden geçsin istiyorum.

Yoga dünyasında da insanlar birbirleri ile üstünlük savaşına girebiliyorlar. Bu savaş sırasında en sık kullanılan silahlar şu gibi sözler oluyor: “Gerçek bir yogin … yapmaz/… yemez/… içmez.” ya da “iyi bir yogin … yapar.” Bakın ben belli bir yoga geleneğini takip ediyorum. Popüler yoga pratiklerinin bir çoğu, benim yaptığım pratiklerle bağdaşmıyor. Buna rağmen iyi bir yogi olmakla ilgili tek söyleyebileceğim şu: iyi bir yogin, yoga yapar. Yoga yapmıyorsan yogin değilsindir, başka başka bir sürü şeysindir, bu da kötü bir şey değildir.

Evet buradan yoga dünyasına da haddini bildirdikten sonra, Sri Vidya geleneğine geçiyorum.

4. 🔱 Sri Vidya’da Ahimsa: İlahi Olanı Görmek

Sri Vidya geleneğine göre var olan her şey, tıpkı ruhani olan her şey gibi kutsaldır. Bir çok yoga öğretisinde her şey birdir benzeri ifadeler görürsünüz. Bazı öğretilerde burada geçen ‘her şey’ nesnel dünyayı içine almaz. Nesnel dünya maya yani bir illüzyon perdesidir ve hakikati görmemizi engeller.

Sri Vidya böyle düşünmez. Tek gerçeklik hakikattir. Siz burada hakikat yerine neye inanıyorsanız onu koyup öyle okuyabilirsiniz. Her şey hakikatten doğar ve her şey hakikatin farklı tezahürleridir. Hakikatin tezahürü olmayan hiçbir şey yoktur. O zaman bir ağaç da, bir taş da en yüksek idealler kadar ve hakikatin kendisi kadar kutsaldır.

Böyle bakınca sen de, ben de, kedi de, köpek de, çiçek de, yağmur da aynı şekilde kutsalız. Hatta zaten özümüzde biriz. Bu sava inanarak hareket eden biri iki yoldan Ahimsayı takip etmek zorundadır.

  • Her hangi birine ya da bir şeye karşı şiddet göstermek demek; hakikate/kendi varolşuşunu anlamlı kılacak olana şiddet göstermek demektir. Çünkü her şey kutsaldır.
  • Her hangi birine ya da bir şeye karşı şiddet göstermek demek; kendine şiddet göstermek demektir. Çünkü her şey özünde birdir.

Şiddetsiz Kapanış

Başkalarına karşı eylemlerimiz, sözlerimiz, bakışlarımız, bakmayışlarımız, özensizliğimiz, dinlemeyişimiz vb. şiddet olabilir.

Kendimize karşı alışkanlıklarımız, eylemlerimiz, seçimlerimiz. düşüncelerimiz, inançlarımız vb. şiddet olabilir.

Dünyaya karşı umursamazlığımız, aç gözlülüğümüz, insan merkezci bakışımız vb. şiddet olabilir.

Bu yazıyı okuduktan sonra sizden, daha önce şiddet olarak değerlendirmediğiniz ama açık bir zihinle bakınca şiddet olarak tanımlayabileceğiniz 3 şey bulmanızı rica ediyorum. Mümkünse bunlar günlük hayatınızdan bir şeyler olsun ve kocaman değil de minik şeyler bulmaya çalışın. (Mesela bir şeyin biteceğinden korkup ihtiyacınızdan fazla almak gibi, kapıyı dikkat etmediğiniz için çarpıp çok ses çıkarmak gibi, yere düşen çöpü almamak gibi…)

Bir de size ufak bir tavsiye: bir gün Ahimsa üzerine çalışmak isterseniz ufak başlayın. Ben bundan sonra şiddetsiz yaşayacağım, başetmesi çok büyük bir hedef, bir çeşit öz şiddet. Ufak başlayın. Ahimsa üzerine çalışacaksanız her zaman önce kendinize şiddet göstermediğinizden emin olun. Çünkü insan o öz şiddeti mutlaka başkalarından bir şekilde çıkarıyor, sonra hooop döndük mü başa…..

Peki siz söyleyin, sizce şiddetsizlik mümkün mü?

Namaste,
Zeynep

Yogaya Dair Diğer Yazılarımız

Ahimsa temsili olarak bir kedi ve bir köpeğin arkadaşlığını gösteren bir fotoğraf.

Ahimsa Nedir? 🌱 Şiddetsizdik Mümkün Mü?

Ahimsa kelimesinin şiddetsizdik ya da şefkatlilik olarak çevirebiliriz. Konu aslında oldukça derin ama oralara dalmadan önce Ahimsa’nın modern yoginler için neden bu kadar önemli olduğunu anlatmak istiyorum. Ahimsa Neden Herkesin Dilinde? 📖 Yoga geleneğinin en derinlikli ve en popüler yazıtlarının başında Patanjali’nin Yoga Sutrası gelir. Yoga Sutra bir pratik rehberidir. Patanjali her seviyedeki yogin için … Devamını oku

Yoga Neden Yavaş Yapılır

Giderek hızlanan hayatın içinde, yoganın (özellikle geleneğe bağlı pratiklerin) en dikkat çekici özelliklerinden biri yavaşlığıdır. Yoga neden yavaş yapılır nedir bunun kerameti diye merak ediyorsanız doğru yerdesiniz. Hızlıca “yogayı biraz daha hızlı yapsak olmuyor mu?” sorusunun cevabını almak isteyenleri de hiç bekletmeyeceğim. Hayır olmaz. Ayrıca ne bu sabırsızlık? Hızın Verdiği Güvenlik Hissi – Rahatlama Becerisinin … Devamını oku
Bir yoga matının yakından resmi, üzerinde yoga yapan birinin elleri ve ayakları görünüyor

Yoga Matı Meselesi – En Çok Sorulan 5 Sorunun Cevabı

İlk aldığım yoga matımı hatırlıyorum. Dükkandaki en ucuz matı almıştım. Elimin altında parçalanmaya başlayana kadar iyi iş görmüştü. Ama o sırada yıl 2007 idi. Tabi o zaman yoga bu kadar popüler değil o yüzden de her matın üzerine yoga matı yazıp geçmiyorlardı. Şimdi maalesef insanların yoga matı olarak kullanılmaya uygun olmayan matları alıp geldiklerini görüyorum. … Devamını oku
Büyülü bir gün batımı karşısında bağdaş kurmuş oturan birinin arakdan görünümü - Yoga Sutra'nın Yoga Ne İşe Yarar Sorusuna Verdiği Cevabı Temsilen

Yoga Sutra’ya Göre Yoga Ne İşe Yarar | Derinlemesine Rehber

Yoga Sutra yoga üzerine yazılmış nihai otorite yazıttır. Yoga Sutra’nın üzerine yoga ile ilgili onunla çelişen bir şey söylenemez. Öyle temel, öyle otoriter bir metindir Yoga Sutra. “योगशास्त्रे प्रमाणं पतञ्जलिः” (yogaśāstre pramāṇaṃ patañjaliḥ) Bazılarınız bahsettiğm metnin adını Yoga Sutralar olarak duymuş olabilirsiniz. Sutra kelimesi ip ya da bağ anlamına gelir. Bunu bir düşünce ya öğreti … Devamını oku

Yoga felsefesi ve tekniklerine dair diğer yazılarımızı görmek için buraya tıklayın.