Yoga Candır

Santosha - Memnuniyet Sorunu

Yoga yolunun önemli adımlarından biri Santosha’dır. Santosha memnuniyet, iktifa, gönül rahatlığı anlamalarına gelir. Aslında hepimizin özlemini duyduğu bir varoluş şekli: halinden memnun olma. Bu hali bir yandan özlerken bir yandan da ödümüz kopuyor. Eğitmenlik eğitiminde bir çok farklı kültürden gelen öğrencim oldu. Hemen hemen hepsi kendinden memnun olma fikrini benimsemekte zorlandıklarını söylediler.

Eğer bir insan halinden memnunsa kendini geliştirmeyi bırakır diye inanıyorlar. Derinde bir yerde ben de aynı şekilde inanıyorum. Çünkü yıllarca hiç ilgi duymadığımız alanlarda  kendimizi geliştirebilmemiz için bu inanç gerekliydi.

Şimdi kendime, tüm çocukluk travmalarıma ve size şunu çok açık bir şekilde belirtmek istiyorum ki bu varsayım açık ve net bir şekilde yanlış. Ben hem olduğum yeri kusursuz bir gönül rahatlığıyla kabul edip hem de ilerlemeye devam etmek için gereken güce ve motivasyona sahibim.

Santosha bize kendimizi sağlıklı bir şekilde geliştirmek için şu an olduğumuz yeri sonuna kadar kabul etmemiz gerektiğini söylüyor. Yani şunu da şöyle yapaydım, buram da böyle olayadı, kafam da şöyle çalışaydı, bu kadar param, şu kadar kariyerim, onlar gibi arkadaşlarım olaydı v.b. noktasından başlayarak kendimizi geliştirmek pek iyi bir strateji değil. Kendimizi suçlamak, eksiklerimizi ve hatalarımızı asla bağışlamamak, kendimizi geliştirmek için ihtiyacımız olan motivasyonu bize vermiyor. Böyle şeyler sadece bizi sınırlandırıyor, parçalara bölüyor. Şu an aslında olmam gereken, şu an olduğum, yarın arayı kapatmak için olmam gereken gibi zihinsel imgeler bizi kendimizden ve olabileceklerimizden uzaklaştırıyor.

Yoga hiç bitmeyen bir kendini geliştirme, bilincini, farkındalığını geliştirme yoludur. Bu yolun en önemli ilkelerinden biri olduğun yerde, olduğun halle memnun olabilmek.

Santosha, şu anın tam da olması gerektiği gibi olduğunu bildiğin için gönlünün sonuna kadar rahat olması demektir. Maalesef bu yapması pek de kolay bir şey değil. Bu satırlara benzer satırları yıllarca okumuş, hatta şimdi de oturup yazmakta olan biri olarak söylüyorum. Yıllarca hayatta geri kalmamdan derin bir endişe duyan büyüklerim, öğretmenlerim bana sık sık eksiklerimi hatırlatıp beni daha çok motive etmeye çalıştılar. Aslında herkes gib benimde içimde hayata dair bitmeyen merak ve kendimi bir yere koyma, varlığımı anlamlandırma ihtiyacım var. Ama giderek hayatımı anlamlandırmaya dair içten gelen bu arzumun sesi bastırıldı. Ruhumun derinliklerinden gelen arzu dolu ses yerini bir şeyimin eksik olduğu inancıyla değiştirdi. Ailemin, öğretmenlerimin sesleri benim iç sesim oldu. Şimdi en az onlar kadar korkuyorum, ya kendimi gerçekleştiremezsem diye. Korku bizi kapatır, haz genişletir. Yoganın en önemli öğretilerinden biri hiç bir şeyin benliğimizin sadece tek bir noktasında ya da boyutunda gerçekleşmeyeceğidir. Korku, hem bedenimizi ve hareketlerimizi, hem zihnimizi, hem de ruhumuzu aynı şekilde kapatır, kısıtlar.

Kendine inanmak

Kendimizi genişleyerek geliştirmenin ilk adımı bunun mümkün olduğuna inanmak. Daha doğrusu kendimize inanmak. Örneğin bir çocuk asla tembel değildir. Çocuk sınırsız bir merakla ve hevesle kalkar her sabah yataktan, gece olunca uykusu gelir de hayata doymamıştır uyumak istemez. Bu ne zaman tersine dönüyor, hayata dair keşif alanımız bize dikte edildiği zaman, hayat yapmak istemediğimiz şeylerle dolu olduğu zaman. Sabah kalkmak istemiyoruz, kalkınca da bir an önce gün bitsin istiyoruz. Evet bu tempoya da ancak korku motivasyonuyla ayak uyduruyoruz. Eksiğim, tamalamam, saklamam gerekiyor diye çalışıyoruz. Ama içimizde bundan daha fazlası var. Yapmak istediklerimiz yapmak ve hayatı özgürce keşfetmek için sakladığımız bir enerji var. Bu gücün ortaya çıkması için onu zorla ittirmemize gerek yok. İçimizdeki bitmeyen yaşama heyecanını özgür bırakmamız gerekiyor sadece. Biz zaten öğrenmek, genişlemek, büyümek istiyoruz. Hayata aşkla bağlanmak onu da kendimize aşık etmek istiyoruz. Bu arzu zaten ihtiyacımız olan bütün gücü ve motivasyonu sağlıyor, hatta zamanı bile genişletebiliyor.

Karşılaştırmaları bırakmak

Hayatımızı, kendimizi olduğu gibi benimsememizin önündeki en büyük engellerden biri karşılaştırmalar. Şu andan itibaren ne kadar iyi ya da kötü olduğunuzu anlamak için kendinizi başkalarıyla karşılaştıran düşünceleriniz fark etmeye niyet edin. Fark edince de o düşünce akışını takip etmemeyi seçin. Belki kendi kendinize “bir sonraki düşünce” dersiniz; belki de düşüncenin dağılıp gittiğiniz imgelersiniz.

“Çevrenize karşı duyarsız olun, size ne canım elalemden” demiyorum. Hayatın hiç bir alanına kendinizi kapatmayın, hele diğer insanlara asla kapatmayın. Herkes bize bir şeyler öğretebilir, herkes dünyamızı geliştirmek için bize fırsat verir. Başkalarını görün, onlardan bir şeyler öğrenin ama onlar sizin ölçünüz olmasın. Bu cümleden sonra “kendi kendinizle yarışın” minvalinde bir cümle bekliyorsanız, beklemeyin. Az sonra neredeyse tam tersini söyleyeceğim.

Her an yeni, her an farklı.

Kendinizi kendinizle de karşılaştırmayın. Dün başka biriydiniz, bugün başka. Dünkü siz için başarının tanımı farklıydı bugün farklı. Bunu yoga derslerinde çok yaşarız. Ben dün bu hareketi yapabiliyordum bugün niye yapamıyorum diye kendini yer insanlar. Hatta bir sürü sakatlanma da böyle olur. Bugün aynı hareket neden olmuyor? Çünkü bugün dün değil. Çünkü bugünden dün olmasını beklemek haksızlık. Çünkü bugün sana yeni şeyler getirdi ve sen onları elinin tersiyle iterek bir şey elde edemezsin. Peki ne yapacağız? Her gün elimizden gelenin en iyisini yapacağız ve ortaya çıkan sonucu aşkla, heyecanla karşılayacağız. Bazen elimizden gelenin en iyisi dinlenmek olacak ve alacağımız sonuç dinginlik olacak, bazen çok çalışmak ve bir şeyler üretmek olacak. Bazen elimize kafa karışıklığı ve bozuk bir ürün geçecek. Tüm bu durumlarda kendimizi ve hayatın bize sunduklarını kollarımız sonuna kadar açık karşılayacağız.

Anda olmak

İçinde olduğumuz andan memnun olabilmek için öncelikle o anda olmamız gerekiyor. Nasıl zaten başka bir anda olurum diyorsanız, çok da kolay, çok da bal gibi de olursunuz. Geleceğin planı ya da endişesi içinde isen, bu an bir an önce geçsin de beklediğin an gelsin istiyorsan anda değilsin.

Geçmişin özlemini ya da yasını tutuyorsan, kafandan bu ana ait olmayan bir sürü düşünce geçip duruyorsa bu anda değilsindir. Tüm duyuların, düşüncelerin içinde bulunduğun anın ayrıntılarıyla doluysa andasındır. Aslında böyle bakıldığında anda olduğumuz da pek sık olmuyor. Anda olmadığını her fark ettiğinde kendini ana getirebilirsin. Ya da bu becerini geliştirecek başka pratiklerle işe başlayabilirsin.

Yoga anda kalmayı öğrenmek için çok güzel bir pratik. Zihin andan kaçabilir ama beden kaçamaz. Beden her zaman burada ve şimdidir. Zihni kontrol etmek zordur, yerinde durmaz, çok katmanlıdır, karmaşıktır. Yine de zihin nefesi takip eder. Nefes ve bedeni birleştirdiğinde zihinde peşinden gelir. Yoga mat pratikleri beden ve nefesi birleştirerek işe başlar.

Yoga ve farkındalık pratikleri oldukça faydalıdır. Yine de anda kalmayı öğrenmenin en kuvvetli yolu meditasyondur. Zihnin kontrolsüz bir şekilde ordan oraya savrulmasını engellemenin en etkili en yanılmaz yolu meditasyondur. Meditasyonda zihnin saklanacak yeri kalmaz. Tanırsın kendi döngülerini, işine gelmeyince zihnin nelerin arkasına saklanıyor, ne gibi çok mantıklı bahaneler buluyor, hepsini bir bir öğrenirsin. Sarmallarını emek emek çözdüğün, köşelerden sabırla çıkardığın zihnin dingin bir varoluş şekline alışır, özgürleşir.

Zorluklardan keyif almak

Bir oyun oynadığımızda oyunun zorlukları, bilmeceleri, labirentleri olsun isteriz. Ancak o zaman o oyunu oynamak değerli olur, harcadığımız zamana ve çabaya değer. Hayatımız için de aslında benzer bir şey geçerli. Sürekli kolay olan, zaten çok iyi olduğumuz şeyleri bildiğimiz gibi yaptığımızda bir süre sonra hayatımıza bir yavanlık gelir. Gider yeni bir şey öğreniriz, yeni bir insanla bağ kurarız, bir şeyleri değiştirir, yeni deneyler yaparız.

Bazen de hayatın kendisi bize sunar bu deneyimi. Tahmin etmediğimiz bir anda, planlamadığımız bir şekilde zorlaşır hayat. Bu anlar da hayatın güzelliğinin bir parçasıdır aslında. Çünkü yaşıyoruzdur, deneyimliyoruzdur. Çoğu zaman, alışkanlıktan, unutuyoruz aldığımız her nefesin ne kadar mucizevi olduğunu. Çevremizdeki renkler, dokular, kokular, sesler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, her nefesle hayatı içimize çekişimiz, yıldızlar, böcekler…. Her nefes binlerce mucizeyle dolu, her nefes sınırsız farklı deneyimle dolu. Bazı deneyimler hoşumuza gidiyor, bazıları rahatsız ediyor. Yine de her biri diğerinin değerini belirginleştiriyor, parlaklığını arttırıyor. Kendimizi hoşumuza gitmeyen deneyimlere kapatmaya çalışırsak, diğerleri için açılmakta geç kalabiliriz. Hayatı sevmek demek, onu her yanıyla sevmek demektir.

Hani bir söz vardır: gülü seven dikenine katlanır. Öyle değil o, sevmek öyle olmaz. Gülü seven dikenini de sever. Kendini de, başkalarını da, hayatı da ‘ama’sız sevecek insan. Santosha bize bunu söyler.

Hari Om

Zeynep